Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de “De ki: “Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize aslâ isâbet etmez. O bizim Mevlâmızdır. Öyleyse mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsin!”[1] buyurmuştur. Dolayısıyla bir mü’min hayatının her safhasında tevekkül ehli olmalıdır. Rabbimizin bizler için takdir ettiğine rıza gösterip şükretmelidir. Zira O her şeyi güzel yaratmıştır. Takdir ettiği şey ise bizler için hayırdır.
Detaylı bilgi için:
Burada mühim olan husus tevekkül ehli olmanın ne anlama geldiğini bilmektir. Zira tevekkül tembellik içerisinde kalıp “Ben işleri Allah’a havale ettim.” Demek olmadığı gibi, hayal ettiği veya hedeflediği şeye kavuşmak adına takdire rıza göstermemek de değildir.
Tevekkül; kulun kendi iradesi ile elinden gelen gayreti meşrû yani helal daire içerisine gösterip neticeyi Rabbinin takdirine bırakmasıdır. Takdire yani ortaya çıkan neticeye de şükrederek hayatına devam etmesidir. Bir mü’min için tevekkülün sınırı ise azimli olması hırs göstermemesidir. Zira azim ile hırs arasında çok farklar vardır.
Azim; kulun helal ve meşrû dairede gayret etmesi şevk ile Rabbine güvenerek çalışmasıdır. Hırs ise kişinin hedefi ve istekleri adına harama ve gayr-i meşru yollara başvurarak hak ve hukuk gözetmeksizin nefsine uymasıdır. Dolayısıyla bir kul Rabbinden murad ettiği şey için helal dairede azimle çalışıp gayret göstermeli neticeye de rıza ile hamd etmelidir.
Helal dairede yapılması gerekenler varken “Ben tevekkül ehliyim.” Diyerek durmak tembelliktir. Bunun sınırı ise harama ve gayri meşru yollara girmemektir. Kısacası azim ve gayret bizler için helaldir, hırs ise bunun sınırıdır.
Detaylı bilgi için:
https://risale.online/soru-cevap/azim-ve-hirs
https://risale.online/soru-cevap/allah-in-vazifesi
[1] Tevbe, 51